20 Ağustos 2009 Perşembe

TÜRKİYE’DE EĞİTİM SİSTEMİNİN ‘MAĞDURLARI VE RANTÇILAR’

Bu yıl 750.000 devlet okulu mezununun sadece 110.000’i üniversitelerin bir lisans programına yerleştirilmeye hak kazanırken, özel okullardan sınava giren öğrencilerde ise bu oran yüzde 65 seviyelerinde...
Nedim Akay nedim@akay.org

Geçen hafta açıklanan üniversite sınav sonuçları ile eğitimde fırsat eşitsizliğinin acımasızlığı bir kez daha gözler önüne serildi. En az geçmiş istatistikler kadar adaletsiz olan sonuçlara göre; devlet okullarında yetişen öğrencilerin sadece yüzde 10’u (750.000 devlet okulu mezununun sadece 110.000’i) üniversitelerin bir lisans programına yerleştirilmeye hak kazanırken, özel okullardan sınava giren öğrencilerde bu oran yüzde 65 seviyelerinde.
Artık kanıksadığımız bu sonuçlar, 1980 sonrasında devlet desteği ile yeni rant kapısı olarak şekillendirilen özel okul ve dershane sektörünün yarattığı adaletsiz eğitim sisteminin sonuçlarından başka bir şey değil. Devlet okulları için bulunamayan kaynaklar bu dönemde özel sektöre kolaylıkla aktarıldı. Kâr amacı güden özel sektör toplumun küçük bir kesimine hitap ederken, toplumun büyük ve yoksul olan kısmına da eğitim cemaatler aracılığıyla götürülmeye başlandı. Bugünkü AKP’nin çok fazla radikal değişiklik yapmasına da gerek bırakmayan bu atılımlar, bir devlet politikası olarak MSP’li Turgut Özal ile birlikte başlayıp; yarattığı mağdurlar da, rantçılar da katlanarak günümüze kadar geldi.

DERSHANE SEKTÖRÜNE JEST
Devletin özel okul ve dershanelere yapmış olduğu bu doğrudan desteğin yanında esas olarak dolaylı desteği çok daha önemlidir. Orta öğretimde ve ÖSS sisteminde yapılan sürekli sistem değişiklikleri, öğretmen alımlarının sürekli ertelenmesi ya da ihtiyacı karşılayacak düzeyde öğretmen alınmaması, devlet okullarına hiçbir şekilde yatırım yapılmaması gibi daha birçok dolaylı destek sayılabilir.
Özellikle ÖSS sisteminde öğrencilerinin dershaneye gitmelerini engellemek için yapıldığı söylenen her değişiklik öğrencileri dershaneye gitmeye daha da mecbur bırakmıştır. 1999’daki üniversiteye giriş sınavlarının teke indirilmesi ve lise son derslerinin sınav kapsamı dışında kalması, YÖK tarafından dershane sektörüne yapılan en büyük jestti. Bugün gelinen noktada dershane sektöründe muazzam bir sermaye birikimi oldu ve bu sermaye birikimi ile sadece özel okul ve dersane’ye verecek para bulamayan öğrenciler değil, aynı zamanda buralarda sömürülen öğretmenleri de mağdur etti.

KÖLELEŞEN EĞİTİM EMEKÇİLERİ
90’lı yıllara kadar dershane ve özel okullarda çalışan öğretmenlerin ekonomik durumları devlet öğretmenlerine göre oldukça iyiydi. O dönemlerde sektörün gelişme aşamasında olmasından dolayı sektör deneyimli ve iyi öğretmenlere ihtiyaç duyuyordu. Gene o dönem işsizliğin çok yüksek olmaması ister istemez sermaye sahiplerini, emeğe yüksek ücretler vermek durumunda bırakmıştı. Öğretmenlerin ücretleri o kadar yüksekti ki öğretmenler bırakın sendikalı olmayı sosyal güvenlikleri olmadan çalışmaktan bile rahatsızlık duymadılar.
Hükümetlerin desteği ile çok hızlı gelişen sektör, sermaye sahiplerinin kârlarına kâr katarken bu değeri yaratan öğretmenlerin köleleşmesine sebep oldu. Artık sektörün deneyimli öğretmenlere ihtiyacı kalmamıştı. Sistem, yeni mezun öğretmenlerden de aynı verimi alabilecek şekle dönüşmüş ve ücretler de “işine gelirse” yaklaşımı ile açlık sınırı altına inmişti.

ÖRGÜTLENMEK KAÇINILMAZ OLDU
Bugün resmi kurumlarca sayıları 51 bin olarak açıklanan ancak kayıtdışı çalışmanın en fazla olduğu alanlardan biri olan dershanelerde çalışan dershane öğretmenlerinin sayıları çoktan yüz bini geçmiştir. Her geçen gün bireycileşen, rekabetin kucağında yalnızlaşan, yaşama ve mesleğine yabancılaşan dershane öğretmenlerinin önündeki en büyük engel örgütsüz ve dağını çalışma koşulları ile yok edilen insanca yaşama hakkı olmuştur.
Dershane öğretmenlerinin örgütlülüğü ve paralı eğitime karşı mücadele etmek amacıyla kurulan Eğitim Emekçileri Derneği (EED), sendikal örgütlenme olmadan emeğin karşılığının alınamayacağı düşüncesinde. Başta Ankara, İstanbul, Bursa, Hatay'da yoğunlaşmakla birlikte dernek faaliyeti devam eden ve çoğunluğu dershane öğretmeni olan 30'a yakın ilde derneği olan Eğitim Emekçileri Derneği başkanı Sefa Akdemir Yücel, “Bizler, bir sektörün sorunlarının ancak o sektördeki çalışanlar tarafından en iyi bilineceği ve bu işin örgütlenmesinin yine sektör çalışanları tarafından yürütüldüğü takdirde başarıya ulaşacağına inanıyoruz” diyor.
www.egitimemekcileridernegi.org sitesinden eğitim emekçilerini her alanda destekleyen derneğin, sürdürmekte olduğu pek çok çalışmanın yanında, dershaneler çalışması kapsamında örgütlediği iki ayrı iş bırakma eyleminin konuyla ilgili toplumsal ilgi oluşturduğunu söyleyen Yücel, “İlki ABC Dergisi Dershaneleri Çekmeköy Şubesi, ikincisi de Mayıs 2009'da Hedef Dershanesi Kadıköy Şubesi olmak üzere İstanbul'da gerçekleştirdiğimiz iş bırakma eylemleri kazanımları ile de birlikte Türkiye'de ilk olma özellikleri taşımaktadır. Ödenmeyen ücretlerin talebi ile ortaya çıkan ve kazanımla sonuçlanan her iki eylem bu alanda yürünmesi gereken yolu göstermiştir” dedi.