ABD ve Avrupa emperyalizminin hesapsızca sömürdüğü Latin Amerika kıtası, soldan esen değişim rüzgarlarının etkisi ile yaralarını sarmaya ve gerçek bir toplumsal dönüşümün kapılarını aralamaya çalıştığı bu dönemde yeni bir emperyalist saldırı ile karşı karşıyadır.
ABD emperyalizminin Obama ile taktik değiştiren politikalarının gerçek yüzü fazla bir zaman geçmeden açığa çıkmıştır. Siyahlara, azınlıklara, kadınlara “değişim” vadeden Obama’nın kutusundan çıkanlar, değişimden ziyade emperyalizmin politikalarının derinleştirilerek zihinlerde daha da rasyonalize edilmesi çabalarıdır.
Seçim kampanyası ve başkanlığının ilk günlerinde etrafa hoşgörüsü yüksek, barışçıl, uyuma hazır bir ABD ve onun başarılı siyah başkan imaji çizen Obama’nın Latin Amerika politikası şimdi gayet açıktır.
Sosyalist değerlerin yeniden hafizalara getirildiği, yeni toplumu ve bireyi bu zemin üzerine inşa etmek niyeti taşıyan solcu hükümetlerin ve liderlerin birbiri ardına Venezüella, Bolivya, Ekvator, Nikaragua, Paraguay, El Salvador’da iktidara gelmeleri kıtada yeni bir dönemi başlatmıştır. Zorlukları ve handikapları oldukça fazla olmasına rağmen, Latin Amerika kıtasının bu ülkeleri bir yürüyüşü başlatmışlardır. Toplumsal yapıyı ve sınıfsal ilişkileri tümden değiştirmek ve yerine yenisini kurmak, bu hükümetlere bugün çok yakın olmasa da onlar önemli bir şeyi başarmışlardır: ABD emperyalizminin baskıcı, yok edici ve çürütücü etkisini zayıflatmışlar, tabiri caizse “kontrolden çıkmışlar” ve kendi aralarinda büyük oranda samimiyete ve ortak davranış gücüne dayalı bir birliktelik zemini oluşturmuslardır. ALBA, Petrocaribe, UNASUR gibi direkt kendi insiyatifleriyle kurdukları, işlettikleri ve yaygınlaştırdıkları kurumların dışında, MERCASUR, OAS gibi eskiden bu yana varolan kurumları da belli ölçülerde belirleyerek Latin Amerika kıtasının kendisine hizmet eder hâle getimeyi başarmışlardır.
2009 yılı başında Brezilya’da gerçeklesen Dünya Sosyal Forumu toplantısında bu sözünü ettiğimiz ülkelerin liderleri, hep birlikte unutulmaz devrimci Che Guevera için şarkılar söyleyerek bu birliktelik zemininin samimi havasını yansıtmışlardır. Kıtanın en büyük ülkeleri olan Brezilya ve Arjantin de bu sürecin dışında kalmamış kıtanın solcu hükümetleri ile ciddi ortaklıklara soyunmuşlardır.
Latin Amerika kıtasının yumuşak karnı ise Kolombiya’dır. 45 yılı aşkın bir süredir ülkede devam eden sınıf savaşımı, yalnız Kolombiya’nın değil tüm kıtanın kaderini belirleyecek noktada bir etkiye sahiptir. Bu gerçek, herkesin bilip de dile getiremediği bir gerçektir. İyice suça, uyuşturucuya, yolsuzluğa batmış Kolombiya hükümeti, sorunu giderek artan ve ahlâksızlaşıp halkı boğan bir şiddet ile çözme yöntemine asılı kalmıştır. Öte yanda FARC, çoğunluğu köylülere ve gençliğe dayanan emekçi halk katmanları ve 15-20 bin dolayındaki gerilla gücü ile kirli ve bizzat ABD tarafından yönetilen bu savaşa karşı direnmekte, pek çok çıkış yolunu zorlamaktadır.
Latin Amerika’nın yakın tarihinin bu kısa özetinin ardından kıtada bugün Obama’nın başkanlık seçimini kazanmasından sonra ABD emperyalizmi öncülüğünde gerçekleşen bir dizi komplo taktiğini hatırlatmakta fayda var.
Nikaragua’da Sandinistlerin önemli bir oy oranı elde ettiği yerel seçimlerde hile yapıldığını iddia eden ABD destekli sağcı kesim, ülkeyi istikrarsızlığa sürüklemeye uğraşmıştı. Ancak bu asılsız ve temelsiz provakatif iddia etkisini kısa zamanda yitirdi.
Paraguay devlet başkanı Fernando Lugo’ya yönelik 2008 Eylül’ündeki başarısız bir darbe girişiminin ardından Obama’nın başkanlığı ile birlikte, ABD emperyalizminin kıtaya dair istikrarsızlaştırma planının Paraguay ayağı işleme konuldu. Lugo’nun özel hayatına ilişkin kimi meseleler birbiri ardına ortaya saçılmaya başlandı. İddiaların gerçek olup olmamasından bağımsız olarak bu sözü edilenlerin ve iddiada bulunan kişilerin aynı zamanda ortaya çıkması planın bu kısmının iyi çalışıldığını gösteriyordu.
ABD emperyalizmi Orta Amerika’da kendisi için önemli bir politik-coğrafi konuma sahip durumdaki Honduras’ı bu planın dışında tutmadı. Liberal devlet başkanı Manuel Zelaya, kimilerinin dediği gibi sınıfına ihanet ederek kimi halkçı önlemler alarak yoksul sınıflara da yönelik bir politika yürütmeye başlamış ve ALBA’ya girerek kıtanın solcu hükümetlerinin kendi aralarındaki dayanışma zeminine ortak olma yoluna gitmişti. En son söylemlerinde “sosyalist” ifadesini dahi kullanan Zelaya, 28 Haziran tarihinde Honduras oligarşisinin ordu eliyle yaptığı darbeyle ülkesinden uzaklaştırılarak komşu ülke Kosta Rika’ya zorla götürüldü. Diğer Orta Amerika ülkeleri Nikaragua, El Salvador ve Guatemala’daki halk direnişlerini Honduras’ta kurduğu üslerden yaptığı ve yönettiği katliamlarla bastıran ABD emperyalizmi, eğittiği ve sıkı ilişkiler içerisinde bulunduğu Honduras ordusunu, Latin Amerika stratejisinin önemli bir piyonu olarak kullandı. Darbeyi kınarmış gibi bir hava yaratmaya çalışsa da demokrat hükümetin şahin dışişleri bakanı Hillary Clinton’un tavrı ve sözleri kuzu postuna bürünmüş kurdu kısa zamanda deşifre etmeye yetti. Zaten hem manevi oğlu hem de ittifakı olan İsrail’in, arsızca darbecileri desteklediğini belirtmesi bu planın Orta Amerika ayağını gün yüzüne çıkarmaya yetiyordu.
Tüm Latin Amerika kıtasında Kolombiya hariç bütün ülkeler tarafından açıkça ve kararlı bir şekilde kınanan darbe ve başkan Zelaya ile gerçekleştirilen ciddi dayanışma, ABD’nin planının devamının hiç de kolay yürümeyeceğinin kanıtı oldu. Ekvator devlet başkanı Correa ve Arjantin devlet başkanı Christina Fernandez, Zelaya’ya ülkesine ilk dönme girişiminde El Salvador’a kadar eşlik ederek bu dayanışmayı açıkça sergilediler. Zaten Zelaya’yı Hoduras’a geri getiren ancak yere inemeyen uçak da Venezüella’ya aitti. Venezüella devlet başkanı Chávez’in darbecilere karşı net tavrı ve onları asla tanımayacağına dair yaptığı ilk açıklamalar darbe karşıtı bloğu örgütledi.
Ülkesinde kendisine karşı ABD’nin desteklediği faşist sağcı azınlığın organize ettiği sivil darbe girişimini güçlükle bastıran, yerli halk tabanına dayanan ve sendikal hareketten gelen Bolivya devlet başkanı Evo Morales, “Honduras’taki darbenin ardında ABD emperyalizmi vardır” diyerek bu konudaki ilk net ve resmi açıklamayı yaptı ve ardından bunun bir ABD planı olduğu açıkça dile getirilmeye başlandı. Latin Amerika’nın en fakir ülkelerinden ve ciddi bir yerli tabanına dayanan Bolivya’daki ABD komplolarına karşı neredeyse hergün mücadele veren Evo Morales, ABD ile ilişkilerde en tutarlı tavrı sergileyip neredeyse ABD emperyalizmini sürekli deşifre etme misyonunu sürdüren bir devlet başkanıdır.
Kosta Rika devlet başkanı Oscar Arias’ın Honduras’taki durumu çözmede aracılık etmesini öneren Hillary Clinton’un bu teklifinin Manuel Zelaya tarafından kabul edilmesi, Morales tarafından oradaki varlığı deşifre edilen ABD’nin ekmeğine yağ sürdü. Oscar Arias, bu süreçte Honduras darbesinin organizatörü ABD’nin adeta bir temsilcisi gibi hareket ederek işi iyice yokuşa sürüp darbecilerin ülkedeki darbe karşıtı hareketi boğma noktasındaki çabalarında nefes almasını sağladı. Zelaya’nın bu aracılık görevini ve geri adım atmasını sağlayan anlaşmaya imza atmasının nedeni ise ülkedeki halk hareketinin henüz cılız ve yeni yeni toparlanmakta olmasıdır. Latin Amerika kıtasının geri kalanı Zelaya’ya her geçen gün destek vermekte ve darbecileri izole etmekte kararlı olmasına rağmen kilit güç ülke içindeki halk hareketi henüz ciddi bir seviye kazanmamıştır. Sıkıntı burada yatmaktadır. ABD emperyalizmi, Latin Amerikadan beklediğinin üzerinde bir tepki görmesine rağmen Honduras’ta B planını devreye sokmuştur ve darbecileri iktidarda tutarak halk direnişini yoketmeyi hedeflemektedir. Fakat bu B planı da yine Morales tarafından açığa çıkarılmıştır. Morales, eğer bu süreç handikapa sokulursa Honduras’ta haklı bir silahlı gerilla mücadelesinin ortaya çıkacağını belirterek kıtanın darbecilere karşı bu olası gerilla hareketini destekleyeceğinin sinyallerini vermiştir.
Honduras devlet başkanı engellemelere karşın ülkesine girebilmek ve kendisini sınırın öte tarafında bekleyen Honduraslılara ulaşmak için Nikaragua sınırında mücadeleye devam ederken, ABD boş durmayarak yeni komploları için Kolombiya oligarşisi ve uyuşturucu tekellerinin yalnızca temsilcisi değil ta kendisi olan Kolombiya hükümetini aktive etmistir.
2008 yılının 1 Mart’ında Kolombiya hükümetinin, Ekvator topraklarına ABD jetleriyle operasyon yaparak FARC Sekreteryasından Raul Reyes ve pekçok gerilla ile ziyaretçinin öldürüldüğü bombardımandan sonra Kolombiya’nın Ekvator ile ilişkileri iyice gerilmişti. Ekvator devlet başkanı Rafael Correa bu saldırıya çok sert bir tepki vererek Kolombiya ile ilişkileri askıya almış, Kolombiya devlet başkanı Uribe’yi her firsatta deşifre ederek pekçok zeminde yanyana gelmemeyi tercih etmişti. Correa, ülkesinin topraklarının, Kolombiya’nın ABD ile ortak bir şekilde işgal etme girişimine karşı son derece tutarlı bir tavır alarak bu durumu gündemde tutmaktan vazgeçmemiş ve Kolombiya ile ilişkiler noktasında şu ana kadar en net ve tutarlı ilişkiyi sergileyen Latin Amerikalı devlet başkanı olmuştur. Ekvator’un Manta bölgesinde bulunan ABD askeri üssünü ise kendinden önceki hükümetlerle yapılan anlaşmanın süresi dolunca boşalttırarak ABD emperyalizminin Latin Amerika stratejisini baltalamış oldu. Fakat hep vurguladığımız gibi ABD, Ekvator’a yönelik B planını devreye sokmakta gecikmedi.
Her yıl 500 milyon doların üzerinde finanse ettiği Plan Kolombiya ile kirli savaşın Kolombiya hükümeti ayağını kuvvetlendiren ABD, Manta’dan kovulan üssü Kolombiya’ya taşıdı. ABD, böylece Kolombiya’daki askeri üs ve deniz donanması sayısını 7’ye çıkararak Latin Amerika’nın ilerici hükümetlerine abaya gerek kalmadan sopa göstermeye devam etti. Bu hükümetler ise planın bu en etkili ve kör göze parmak hamlesine seyirci kalmayıp Kolombiya’yı bu kirli işbirliğinden dolayı mahkûm ettiler. Kolombiya hükümeti ve başkan Uribe bu çirkin rolü hiç çekinmeden üstlendiğini Honduraslı darbeci Micheletti ile görüşerek bir kez daha onaylamış oldu.
Ekvator’a yönelik plan, FARC Sekreteryası’ndan Mono Jojoy’a ait olduğu iddia edilen bir düzmece video ile hızlandırılmış oldu. FARC komutanı sözde videoda Correa’nın seçim kampanyasını finanse ettiklerini ifade ediyordu. Correa’nın ABD emperyalizmi karşısındaki net ve sağlam duruşu, hep alışılagelmiş çirkin bir oyunla boşa düşürülmeye çalışılıyordu. Correa’nın tepkisi yine çok sert oldu. Böyle bir finansmanın asla olmadığını belirten Correa, uyuşturucu tekelleri tarafından seçim kampanyasının finanse edildiği çoktan ayyuka çıkmış Uribe’nin asıl terörist olduğunu ifade etti ve FARC’tan bu konuda açıklama talep etti. FARC Sekreteryası’nın bu hafta başında hiçbir şekilde böyle bir finansmanın ve ilişkinin olmadığına dair yaptığı açıklamayı “kayda değer ve önemli bir haber” olarak değerlendiren Correa, Kolombiya’nın açıklamalarını ise sorumsuzluk ve içine düştükleri büyük bir çelişki olarak tanımladı. Eğer bir daha buna benzer bir saldırı gerçekleşecek olursa, cevabın askeri yoldan verileceğini söyleyerek Kolombiya ve ABD emperyalizmi ile karşı karşıya gelmekten çekinmeyeceğini vurguladı.
ABD emperyalizmi, kıtadaki işbirlikçileri eliyle yürütmeye çalıştığı planının her hamlesinde kıta ülkelerinden ciddi bir tokat yese de komplolarına hız vermeye devam etti.
Son hamle, büyük lokma Venezüella’yı hedef aldı. Geçen hafta Kolombiya hükümeti ülke içindeki Meta bölgesinde bir gerilla kampını havadan bombalayarak 16 gerillayı öldürdü. Kampta ele geçirdiklerini iddia ettikleri İsveç yapımı tanksavar füzeler ise komplonun bu seferki araçlarıydı. Bu füzelerin Venezüella ordusunun İsveçli bir silah firmasından satın aldığı ve FARC’a teslim edildiği iddiaları Venezüella devlet başkanı Chávez’in bakanlarıyla yaptığı ve televizyon kanallarından naklen verilen toplantıdaki açıklamalarında sert karşılığını buldu. Kolombiya’nın savunma eski bakanı ve muhtemel başkan adayı faşist Jose Manuel Santos’un Venezüella’yı FARC komutanlarını ve kamplarını topraklarında tutmakla suçlaması ve tehdit etmesinin ardından gelen bu suçlama Latin Amerika’da tansiyonu iyice yükseltmiş durumdadır. Chávez, Kolombiya ile ilişkileri dondurup Venezüella büyükelçisini Bogota’dan geri çekme kararı aldığını açıkladı. Kolombiya’nın Venezüella ile olan ticari ilişki hacmi, Kolombiya’nın bu karardan çok büyük zarar göreceğini ortaya seriyor. Latin Amerikalı ülkelerle hem diplomatik hem de ekonomik olarak son derece iyi ilişkileri olan Venezüella, son dönemde Rusya, Çin, Japonya ve İspanya ile yeni ekonomik anlaşmalar yaparak Kolombiya’dan yaptığı ithalatı kaydıracağı alanları bir süreden beri hazırlamaktaydı. Kolombiya’nın, Chávez’in bu hamlesinin karşısında ABD yardımlarına rağmen kolay kolay toparlanması mümkün görünmemektedir.
ABD, Obama’nın başkan seçilmesinden bu yana son derece aktif, komplolarla dolu bir Latin Amerika planı izlemektedir. Ancak kıtanın bu planlara yanıtı son derece ciddi ve geri adım attırıcı bir karakter taşımaktadır. ABD emperyalizmi bu defa hiç ummadığı kararlılıkta ve netlikte bir Latin Amerika ile karşı karşıyadır. Şurası açıktır; ABD emperyalizmi Latin Amerika’ya yönelik kirli planlarından hiç vazgeçmeyecek, buna yönelik büyük kaynak ayıracak, uyuşturucu kaçakçısı ve katil paramiliter işbirlikçi ordusunu genişletmekten geri durmayacaktır.
Latin Amerika’nın ilerici hükümetlerinin bu saldırılara karşı kararlı duruşu ancak halk hareketlerinin örgütlülüğü ve gücüne bağlıdır. Bu saldırılar, asıl olarak yoksul Latin Amerika halkını, yerlileri hedef almaktadır. Kıtanın ilerici hükümetleri halkın ve yoksul sınıfların yanında yer aldığı ölçüde bu saldırıları püskürtebilir, yeni bireyin, toplumun, kıtanın ve hatta dünyanın kapısını aralayabilir, aralamakla kalmaz ardına kadar açmayı başarabilir. Latin Amerika’nın solcu hükümetlerinin yapacağı bu tercih emperyalizmle olan savaşın kaderini belirleyecek tek noktadır.
CANAN ATEŞ
Caracas, 29 Temmuz 2009