6 Ağustos 2009 Perşembe

AKP değişiyor mu?

Kürt sorunu konusunda değişen söylemler, yürütülen çalışmalar, kurulan ilişkiler 'AKP değişiyor mu?' sorununu getiriyor akla...

Başta medya, Türkiye entelektüellerinin önemli bir bölümü bu soruya doğrudan 'Evet!' diyor. Gerekçeleri ise, 'AKP'nin ezber bozmuş olması ve 'Kürt açılımı' başlığı altında bir tartışma sürecini başlatmış' olmasıdır.

* * *

AKP'nin, Kürt sorunu konusunda 'söylem'i de aşan, giderek 'arayışa' dönüşen bir hareketlilik içinde olduğu belirtilebilir.

Öyle gözüküyor ki AKP, toplumun önemli bir kesiminde; kulağa hoş gelen vurgularla sınırlı kalmayan, kurduğu ilişki ve yürüttüğü tartışmalarla 'Kürt sorununu çözecek' eğilimini oluşturmayı başarmış görünüyor.

Hatta AKP'ye angaje olmuş kesimler açısından bu 'tartışmasız...'

Doğrusunu söylemek gerekirse AKP'de 'değişimin' belli ipuçları var...

Başbakan Erdoğan'ın, 'PKK terör örgütüdür' demedikçe, terör örgütüyle arasına mesafe koymadıkça görüşmem' dediği ve elini sıkmaktan kaçındığı DTP ile; (ister Başbakan ister AKP Genel Başkanı sıfatıyla olsun hiç fark etmez) görüşmüş olması son derece önemlidir.

Bu bile değişim unsurlarından biri sayılabilir.

* * *

Şöyle soralım: Başbakan Erdoğan'ın, DTP'den istedikleri gerçekleşmediği halde, DTP ile görüşmesini sağlayan nedir?

DTP, PKK'ye 'terörist örgüt' mü dedi?

Hayır.

Dünden farklı olarak bir şey mi gelişti; mesela, araya mesafe mi koydu?

Hayır.

Kınadı mı?

Hayır.

DTP belki daha esnek, olaylara daha geniş bakan, daha sağduyulu, Türkiye'nin hassasiyetlerini daha çok dikkate alan bir yapı kazandı; ancak, bildiğim ve izlediğim kadarıyla 'PKK' tanımı değişmedi...

Öyleyse nedir?

Sorunu küresel ve bölgesel aktörlerle baktığımda, şöyle algılıyorum ben: İç ve dış şartlar, Kürt sorunu konusunda açılımı (tam çözümü değil, açılımı) zorunlu kılıyor. Bu zorunluluğu algılamış gözüken devlet, Kürt sorununu; kendi içinde, kendi söylem, öncelik ve araçlarıyla aşmak (çözmek değil, aşmak) istiyor.

Daha açık ifadeyle, belli iyileştirmelerle 'öncelikli sorun planından-tali sorun' planına çekmek istiyor.

Bu da bir değişim...

Ancak AKP bu 'değişimi' içsel yaşamıyor. Yani iç muhakemenin/yoğunlaşmanın ortaya çıkardığı bir sonuç değildir. Şartlar AKP'yi değişime zorlamıştır. Şartlar değiştikçe de AKP değişmek zorunda kalacaktır...

* * *

Değişmezse ne olur?

CHP ve MHP'nin düştüğü duruma düşmüş olur...

Önce şu hakikatin altını çizelim: Kürt sorununda değişim, AKP'den değil, devletten doğru gelişen bir reflekstir. AKP devlete değil, devlet AKP'ye dayatmıştır.

AKP'nin bu sürecin öncü aktörlerinden olup olmayacağı, sorunun 'sonuçlarına' değil, soruna kaynaklık eden gerçek 'nedenlerin' arkasına sarkma cesareti gösterip göstermemesiyle doğru orantılıdır.

Bu iki olgu arasındaki fark birçok açıdan önemlidir.

'Sonuçlar', birtakım tedbirleri (askeri ve idari önlemleri) gerekli kılar. 'Nedenler' ise, akli olduğu kadar, siyasal ve hukuksal düzenlemeleri gerektirir.

Birincisi, fiziki yaklaşımlar sorunu çözmez, aksine daha da derinleştirir.

İkincisi ise, siyasaldır. Yani çözümseldir. Yeni bir toplumun, toplumsal düzenin kapısını aralar...

* * *

AKP, birincisinden ikincisine geçisin ipuçlarını veriyor. Ancak, mevcut durumda birincisinin aktörü durumundadır. Bu aynı zamanda bir zorlanmaya da işaret eder. Dolayısıyla devlet de aynı gerilim, aynı zorlanma içindedir.

Bu, Kürt sorununun çözümünde irade olmak ya da olamamak açısından önemli bir eşiktir.

Öcalan'ın çözüm önerilerinin, devletin ve AKP'nin bu eşiği aşmasında zorlayıcı değil, kolaylaştırıcı rolü olacaktır.

Basına yansıyan açıklamalar buna işaret ediyor...

Özetlemek gerekirse; AKP, değişim dinamiği değildir. Ancak buna dönüşebilir. Doğru yaklaşım açısından da şu başlıklar oluşturulabilir.

1. Öncelikle sorunu doğru tanımlamak...

2. Buradan 'tarafları' belirlemek...

3. Muhataplık konusunu netleştirmek... (Burada Öcalan'ın konumuna da açıklık kazandırmak...)

4. Çözümde izlenecek yolu belirlemek...

5. Çözümün içeriğini oluşturmak...

6. Toplumsal mutabakat sağlamak...

NOT: Bu ana başlıklar konusunda durumun ne olduğuna ise sonraki yazılarımda değineceğim...
Delil Karakoçan