Hani bir deyim vardır, doğru olana tezatlığı anlatır: 'Herkes gider Mersin'e bizimki gider tersine' diye... Gerçi MHP başından beri 'tersine' gidiyordu ama Türkiye'de bir şeyler yerli yerine oturmaya, problemler daha doğru ve çözümsel ele alınmaya başlayınca çok daha sırıtmaya başladı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, henüz nasıl bir içerik kazanacağı belli olmayan 'Kürt açılımı' konusunda avazı çıktığı kadar bağırmaya başlaması 'beklendik' bir şey ama durumu 'dağa çıkacak' kadar ileri götürmesi, 'vatanseverliğinden' çok, altındaki halının çekilip alınmasından olsa gerek.
Oksijenleri kan ve şiddet olunca, karaya vurmuş balık gibi çırpınıp duruyorlar.
Milliyetçiliğin kırılmasıyla oluşan dayanılmaz yalnızlık hissi...
* * *
Bahçeli, bir partinin genel başkanı, Türkiye'nin yönetim platformu parlamentonun bir üyesi olduğunu unutmuşçasına savurup duruyor:
'25 yıl dağda gezenlere Türkiye'yi bölmek istiyorsanız, 50 yıl dağda gezmeye hazır olup, Türkiye'yi böldürmeyen milliyetçi harekete de isteğini vereceksin!' diyor.
Yani, Türkiye'de Kürt sorununun demokratik çözümü için bir irade belirlense, böyle bir kararlılık oluşsa, Bahçeli, yavru Kurtları alıp dağa çıkacak!
'50 yıl dağda gezip' Kürt sorununu çözmüş bir Türkiye'ye karşı savaşacak!
Kontrgerilla saldırılarıyla barış içinde bir arada yaşayan halkların dirliğini bozacak!
* * *
Bahçeli bu tavrıyla yeni sürecin neresinde durduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
Ama merak ettiğim bir şey var:
Bahçeli, söylediğini yapar mı?
50 yıl dağları gezer mi?
Hadi 50 yıldan vazgeçtik, 50 gün o dağlarda kalabilir mi? Aç susuz dolanabilir mi? Bu iradeyi gösterebilir mi? Hadi başardı diyelim, yavru Kurtlarını 50 gün yanında tutabilir mi? Böyle bir hayat şeklini kaldırabilir mi?
Hiç sanmam. Kendi de söylediğine inanmıyordur zaten... O dağlar üç gün içinde Bahçeli'yi de, yavru Kurtlarını da kusar. Madara edip bırakır... Yavru Kurtları da çil yavrusu gibi dağılır. Ya da gelip demokrasiye sığınır.
O dağlarda kalmak, Amanosları, Bolu Dağları'nı, Bey Dağı'nı, Palandöken'i, Ağrı'yı ve Anadolu'nun sayısız doruğunu mesken tutmak, bu doruklarda ömür tüketmek kolay değil. Herkesin harcı değil!
Yürek ister... Kararlılık ister... Büyük sabır ve dayanma gücü ister...
* * *
Dayanamazsın Bahçeli!
Değil 50 yıl ya da 50 gün, 50 saat dahi dayanamazsın!
Dağlar atar seni!
Dağlar ki, ezilenlerin, zulme başkaldıranların mekanıdır; bir tek Köroğluları, Dadaloğluları, Sarı Zeybekleri, Şeyh Bedrettinleri, Çakırcalıları ve onların çağdaşlarını tanır. Bir tek onlara kucak açar. Bir tek onları omuzlar...
Nasıl demokratik Türkiye atacaksa seni, dağlar da öyle atar. Öyle dışlar, öyle yalnızlaştırır.
Çünkü haklı değil senin savaşın, haksıza karşı değil.
* * *
Neyse, ince alay içeren seslenişleri bırakalım.
Hakikat şu ki: Devlet Bahçeli'nin, henüz görünür kılınmamış 'Kürt açılımı' karşısındaki refleksi gerçekten de kaygı vericidir. Sanırım Türk tarihinde bir başka siyasi lider, demokrasiye ve olası demokratik açılımlara karşı bu kadar kendinden geçercesine öfkeli olmamıştır.
Öyle anlaşılıyor ki, MHP daha bugünden gelecek toplumun 'suç örgütü'nü yaratıyor. Daha doğrusu bugünden böyle bir örgüte dönüşme gayreti içinde bulunuyor...
Boş bir gayrettir bu...
Bahçeli, 'demokratikleşmenin Türkiye'yi bölmek' olduğuna bunun da 'siyasal bölücülük' anlamına geldiğine kimseyi inandıramaz. Bu söylemle taban oluşturamayacak, çözüm sürecinin getirilerini gören kitleler, savaş ve şiddetten başka bir şey vaat etmeyen MHP'den daha da uzaklaşacaktır.
Bahçeli için (dolayısıyla MHP için) doğru olan şey, 'dağa çıkmak' değil, kendini yeni sürece hızla uyaracak siyasal ve düşünsel değişimi gerçekleştirmek, böylece demokratik Türkiye'nin parçası olmaktır.
Delil Karakoçan