Modernleşme bir 'özgürleşme' vaadiydi ama 'sahte bireysellikle' sonlandı.
Ortaya belirli endüstrilerle kitleselleştirilmiş bir dünya çıktı.
Tüketimin bir ideoloji olarak gücü, kitleselleşmeyi başarmasıydı...
Modernleşmeye geç kalan bizim gibi ülkeler ise üretimi ıskalayıp doğrudan tüketime katıldılar.
Modernleşme yani' Batılılaşma' azgın bir tüketime dönüştü.
Tüketim, tanınma, kabul görme ve statüyü beraberinde getirirken, sosyo kültürel bir durumu, bir yaşam tarzını işaret ediyordu.
Kendini modern bir şekilde var etmenin yolu fikirlerin, inançların, değerlerin bir mal gibi kullanılıp, imhasından geçiyordu.
Neokapitalizmin Batı dışı toplumlarda yarattığı tüketim arzusu, kültürel değerleri kapitalizme uydurup tüketmek oldu.
Değerleri ve metinleri dağıtacak araç ise'modernlik' kavramıydı.
Modernlik 'yanlış bilinç' olarak tezahür etti.
Tüketim kalıplarını topluma yerleştirmeye önderlik edecek 'tüketim guruları' türedi.
Kamusal hayatın dinamiklerini dinamitlemeye başladılar.
Batı'nın hedonist kalıplarını 'copy-paste' yapmak, modernlik ve özgünlük olarak sunuldu.
Model olarak alınan 'gösterişçi tüketim ideolojisinin' ülkemizdeki zihni şubeleri çok etkinleşti.
Yoksulluk, yoksunluk, dışlanmışlık, görme alanının dışına atılacaktı...
Tüketim kültürünün düşlerini, mekanlarını, markalarını,'fetiş' duygularla yaşattılar.
Tüketim kültürü de hegemonik bir kültürdü varlık alanında siyasi olana yer yoktu.
Kısa sürede siyasetin yerini 'pazarlama siyaseti' aldı.
1980 sonrası ekonomik değişimlerin stilize ettiği seçkinlik kültürünün 'siyasi olanı' yok eden sarkastik tavrı bugünü yaratacaktı.
Hayat; sağlık,beden, ilişkiler tekniği, eğlence, enformasyon, imaj, seyahat, yeme-içme kültürü kategorilerinde bölümlendi.
Her kategori teşhir ve fetişizmle kutsanıyordu. Ama derin iç tatminsizliği kimsenin peşini bırakmıyordu.
Satın alınan 'farkılık duygusu' çok çabuk tükeniyordu.
Kendilerine sınıf inşa özentisi ise bir hayal kırıklığı olacaktı.
Zamanla seçkinlik yarışına kendi tüketim kalıplarıyla muhafazakar kesim de katıldı.
Devasa tüketim sahnesinde kendilerini görünür kıldılar.
Kapitalist sistemin unsurlarını Müslüman kültürel kodlarla meşrulaştırarak
'gerçek burjuva'iddiasındalar şimdi.
Zaten kapitalizm hayatı bir yarış olarak düzenleyerek eşitsizliği sağlar.
Aynileşmiş yığınların 'en'lerine dönük yarışmalarla kendi hiyerarşini kurar...
'En zengin','en rafine','en başarılı', 'en trendy', 'en popüler'listesine 'en gerçek burjuvalar'ın eklenmesinde hiçbir beis yoktu.
Büyük bir ayinin katılımcıları olduklarını nasıl olsa bilmiyorlar!
Nihal Kemaloğlu
Akşam / 04.08.09